Sigarayı söndüren ben değilim; yazan kişi ben değilim, bazı şiirleri okuyup, ağlayan ben değilim. Hayallerinde beslediği bir sevgiliyi düşünüp, mutlu olan da ben değilim. Ben çoğu kez ürettiğim şeye, yazılana benzerim. Dolayısıyla kırık yansımamı bulurum, beni bulamam ama beni bilirim. Konuştuğunuz kişi ben değilim; ben hiçbir şeyim, dilediğimi sandığınız özürler için, özür dilerim.
“özürsüz devamsızlığım var bu dünyaya özür dilerim”
Büyük harfle başlamayı istemezdim cümlelere, zoraki gösterdiğim saygı haram olsun sizlere. İyiliğim batsın, anlayın diye virgül kullanıyorum her seferinde. Size harcadığım noktalarımı geri verin, boşa kullanmışım başınız şişmesin diye. Kendime kalmadı, Arveles yetmiyor, geri verin!
“yüzümdeki ergenlere damarlarımdaki hurdaya
imha ve bombaya otopsi raporlarına
boynumdan çıkmayan hızmana
her güne yeni bir kamuflaja
kaosa döviz kurlarına müzmin yaralara
üşüyen coğrafyalara aç bırakılanlara
demokrasi götürülen insanlara
tütün vergilerine bandrollere alamadığım tüm kitaplara
görsel efektlerinize bayılamadım özür dilerim”
Dayanamıyordum, bende ayaklarımdan astım tavana kendimi intihar etmek için. Şikayetimi dile getirip öyle terk etmek istiyordum diyarı ki son şansımı kullanayım. Kuran'ın son sayfalarında yazıyor olmalıydı müşteri hizmetlerinin numarası. Baş aşağıyken de kalbimin üstündeydi kutsal kitap, fakat okuması zor oluyordu gözlerimdeyken kan. Buldum, çevirdim Iphone'umdan numarayı. Açtı güzel sesli bir operatör. “Nasıl yardımcı olabilirim?” dedi nazik melek, bağırdım; “Yetkili birine bağlayın beni!”, serzenişime karşılık hoşgörüyle, “Tabii efendim, fakat biraz bekleteceğim sizi, hatlar yoğun, kusura bakmayın.” dedi. Gülümseyişini duyabiliyordum nazik meleğin. Bekletirlerken beni, Ave Maria çalıyordu hattan.
“EŞHEDÜ ellerimdeki telaşa-EŞHEDÜ çokuluslu çok tanrıcı çokdünyaya-EŞHEDÜ polifonik konuşmalarınıza dekolte beyinlerinize-EŞHEDÜ iğne düşmeyen statlarınıza”
Kesildi müzik, ses vericiden soğukluk esiyordu kulağıma. Buz kesilmişti Iphone. Kustum.
’‘unutulmuş bir kütüphanedeki kitabın arasındaki takvim yaprağıyım özür dilerim/ suflör kutusu olduğum için/ rahatsız ettiğim için/ nemesise inandığım için/ repliklerinize gülmediğim için/ anlamadığım için skeçlerinizi/ rimellerinize inanmadığım için/ inandığım için ayaklarınıza/ siyaset yerlerinize tükürmediğim için/ kalan bakiye sıfır için/ kısaltarak sizi sevmediğim için/ hep suçüstü olduğum için/ suskunluğunuzu vahiy gibi dinlediğim için/ duvarda unuttuğum raptiyeler için/ taşındığımda yanıma almadığım tüm askılar için/ karalayarak çöpe attığım tüm kağıtlar için/ yaktığım tüm mumlar için/ filmlerde ölen tüm kahramanlar için/ ali şeriati ve humeyni ve aliya ve dostoyevski ve ahmet kaya için/ yakılan köyler için/ konuşulmayan diller için/ her maçta onlarca gol yiyen takımlar için/ konuşamadığım güzeller için/ kolay gelsin demediğim çöpçüler için/ bakıcılara verilen çocuklar için/ diaspora için/ dingolik islamsızlar vampir teslisçiler maymun duvarcılar için/ cep telefonları için/ bilgisayarlar için/ öptüğüm kızlar için/ geçmiş şimdi ve gelecek için/ yaşamayı bilmediğim için/ özür dilerim’’
Boğuluyordum, ölmeden son şikayetlerimi dile getirmeliydim.
’'TaştandıkalbinizTaştandıkalbinizTaştandıkalbinizTaştan’’
Gözlerim kararırken telefon elimden düştü, ellerim de yere düştü. Telefondan gelen cevap ise sadece, “Dıt-dıt-dıııt” sesleriydi, fakat iletilmişti isyanım. Kafamdan geçen son soru ise benim nereye iletileceğimdi…
-üçnoktalarımdaharamolsunsize-
“iyi adamların yaşamaya hakkı yokmuş geç öğrendim”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder